Ertuğrul Gültekin ile Röportaj

IOT Genel Yönetim Kurulu üyeliği sona eren Ertuğrul Gültekin: IOT, ikinci kuşaktan duyarlı gençlere ilham veren ve motive eden bir staj yeriydi.

Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu (DSDF) adına uzun yıllardır IOT Genel Yönetim Kurulu üyeliği yapan Ertuğrul Gültekin’in bu görev süresi sona erdi. Kuruluş yıllarından bu yana IOT’nin çeşitli birimlerinde aktif görevler alan Ertuğrul Güktekin’e göre IOT, ikinci kuşaktan duyarlı gençlere ilham veren ve motive eden bir staj yeriydi. Aynı zamanda Türk toplumu içindeki farklılıklara karşı ön yargıların yıkıldığı ve uzlaşma kültürünün geliştiği bir platform olarak çok önemli hizmetler verdi.  

V.G: DSDF’nin kuruluşunda görev aldınız mı?

Ertuğrul Gültekin: DSDF, 1985 yılında kuruldu. İlk yonetim kurulu üyelerinden biriydim. Aynı dönemde DSDF Gençlik Kolu oluşturuldu. Burasının da başkanlığını yaptım. DSDF, 1987 yılında Türkler için Danışma Kurulu IOT ye katıldı.

 

V.G: Niçin IOT’ye katıldınız?

E.G: Hollanda’da Türklerin yerleşik hayata geçiş dönemi yaşanıyordu. Merkezi hükümet bu sürece müdahil olmak istedi. Karşısında Türkleri ilgilendiren konularda bir muhatap aradı. Türklerin de otak sorunlarının hükümet düzeyinde dile getirilmesi gerekiyordu. IOT bu boşluğu doldurdu. Ayrıca, Hollanda’da Türkler arasında bir güç birliğine ihtiyaç vardı. Değişik düşünce akımlarını temsil eden farklı federasyonların, bir araya gelerek güç birliği oluşturmasına ihtiyaç vardı. Türkiye’de 1980 öncesi yaşanan karşılıklı sertleşmelerin Hollanda’daki ortak çıkarlarımızın mücadelesi önünde engel oluşturmaması önemli bir görev olarak önümüzde duruyordu. DSDF sosyal demokratik düşünce yapısıyla IOT de yer alarak, bu süreçte sorumluluk üstlendi.

 

V.G: Neden siyaset? Neydi siyasette seni çeken?

E.G: Siyasete ilgi duymamın iki önemli nedeni var. Birincisi koşullarla ilgili. Benim kuşağımın sosyalleşme süreci daha çok Türkiye’de şekillendi. 1980 öncesi büyük bir kaos yaşanıyordu. Ülke, ekonomik olarak tam bir iflasın eşiğindeydi. Siyasi çözüm önerilerine sahip olan gruplar arası saflaşmalar en keskin şeklini almıştı. Bu koşullarda insanın kayıtsız kalması, sessiz kalması mümkün değildi. Bir biçimiyle bir taraf olmak durumundaydık. Ben de öğrencilik dönemimde bir taraf oldum. Benim seçtiğim taraf sol görüştü.

 

V.G: Neden sol?

E.G: Solun paylaşmacı, dayanışmacı özellikleri daha cazip geldi. Bağımsızlık, özgürlük diyordu. Bir de dünyayı kurtaracağız diye bir düşüncemiz vardı. Bütün insanların kardeşçe ürettiği ve kardeşçe paylaştığı bir dünya istiyorduk. Bütün insanların daha özgür yaşayabileceği bir dünya olduğu düşüncesi beni çeken nokta oldu. Baskıcı bir devlet değil, vatandaşların özel hayatına saygı duyan, düşünce özgürlüğünü mümkün kılan, halkın kendi gücüne güvenen bir devletimiz olsun istiyordum.

 

V.G: Sonra Hollanda geldin. Gidip, kaynakçı olur, evlenir, çoluk çocuğa karışıp, kabuğuna çekilebilirdin. Neden siyasete devam ettin?

E.G: Siyasi bir ortamda yetişince, bulunduğun her yerde yaşamı, dünyayı ve insan ilişkilerini sorguluyorsun. Haksızlıklar, sömürü, adaletsizlik dünyanın neresinde olursa olsun karşına çıkıyor. Bunlarla mücadele etmeyi bir görev, bir alışkanlık olarak görüyorsun. Ben buraya geldiğimde yerleşik bir toplum ve sonradan gelmiş ama bir türlü kendi yerini bulamamış ve adı yabancı olan bir topluluk gördüm. O zamanlar lise diploması olan Türklerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Yabancıların kendi hakkını savunmak, kendi isteklerini dile getirmek için yetişmiş kadroları yoktu. Tam bir mağdurluk durumu söz konusuydu. Türkiye’de sendikayı, dernekleşmeyi, hak mücadelesini biraz olsun öğrenmiştim. Ama daha da önemlisi içinde yaşadığımız Hollanda toplumda bize yakın olabilecek insanların olduğuna inanıyordum. Bizim gibi düşünen Hollandalı kişi ve kurumlarla ilişki geliştirmek gerekiyordu. Sadece kendimi düşünemezdim. Hak mücadelesinin olması için birlik gerekiyordu. Kendime yakın bulduğum insanlarla mücadeleye katıldım.

 

V.G: Peki hiç ya ben yoruldum benden buraya kadar. Artık başka işlerle uğraşacağım dediğin hiç oldu mu?

E.G: Hayır. Yaptığım gönüllü işlerin yanında, kendini geçindirecek bir işte çalışıyorsan ve kendini geliştiriyorsan o artık senin gündelik yaşantının bir parçası oluyor.

 

V:G: IOT içinde farklı düşünce yapısında olan gruplarla birliktesiniz. Ortak çalışmanız zor olmuyor mu?

E.G: Ben IOT’nin gençlik kolundan gelmeyim. Şimdiki arkadaşlarımın birçoğu da o dönemden, yani gençlik kolundan gelmeler. Bizler öyle sabit fikirlere saplantılı gençler değildik. Pırıl, pırıl çok istekli gençlerdik. Ayrıldığımız değil, ortak noktalarımızı öne çıkardık. Farklı federasyonların tabanlarından gelen genç arkadaşlarımızla çok güzel kaynaştık. O dönemden arkadaşlarımız Hollanda toplumunda çok önemli yerlere geldiler. Gençlik kollarında görev yapmış arkadaşlardan  Ayhan Tonca CDA içinde önemli bir politikacı oldu. Gülali Alkılıç Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ın yöneticilerinden birisidir. Ömer Hünkar Ilık yıllarca Hollanda Televizyon kanallarında görev yaptı. Şimdi Rotterdam’da Aktüel Tv’yi yönetiyor. Serdar Çiçek ve ben Rotterdam’ın Feijenoord İlçe Belediyesi Meclis üyesiyiz. Gençlik kolundan gelen arkadaşlarım zamanla temsil ettikleri federasyonların Başkanlığı üstlendi. IOT yönetiminde etkin konumda görevler yürüttüler. Unutmadan belirtmeliyim ki; o dönemdeki gençlik kollarının bu başarılarında, gençlerden sorumlu olan Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTIB) eski başkanı rahmetli Nihat Karaman’ın güler yüzlü, yapıcı ve gençlere olan samimi inancı büyük rol oynadı. Dönemin IOT Müdürü Faruk Akın Bingöl ve büro sekreteri Ayşe Sarı’ya da sonsuz desteklerinden dolayı burada teşekkür ediyorum.

 

V.G: Okuyucunun hatırlaması açısından faaliyetlerinizde örnek verebilir misin?

E.G: Bedelli askerlik o dönem çok büyük bir yüktü. Hollanda’da yine bir ekonomik kriz dönemi yaşanıyordu. Gençlerimizin çoğu işsizdi, eğitimsizdi. Zorunlu askerlik bedeli çok yüksekti. Ailelerin belini büküyor, gençlerin büyük borç altına girmelerine yol açıyordu. Üstelik de bedelli askerlikte yaş sınırlaması çok kısa bir zamandı, bugün ki gibi uzun yıllara ertelenmiyordu. Bununla ilgilendik. Türk gençleri arasındaki yüksek işsizlik konusunu dile getirdik. Hükümetin kamu alanında pozitif ayrımcılık uygulayarak, iş alımında göçmenlere öncelik vermesi için ikna ettik. Üniversitelerde, yüksek okullarda çok az öğrenci vardı. Bu konuda Türkiyeli Öğrenciler Derneği ile başarılı çalışmalar yapıldı.

V.G: DSDF de başkanlık yaptın. Bugünkü DSDF’de de genç bir yönetim var.

E.G: Gençlere güvenmek gerekiyor. Gençleri desteklemeliyiz. Mesele kimin başkanlık yaptığı değil, mesele; o koltuğu bırakması gerektiği zaman, o koltuğa bırakacak birini yetiştirmiş olmandır. DSDF yönetimi  gibi diğer bazı Federasyonların yöneticileri de gençleşiyor. Bu da IOT ye yansıyor. IOT de gençleşiyor. Bu günkü IOT Yönetim Kurulu üyelerinin yüzde 60’ı, 35 yaş altı, diğer üyeleri de 45 yaş altındadır. Yani bazlarının öne sürdüğü gibi, IOT yaşlılar kulübü değildir.

 

V.G: IOT’de görev yaptıktan sonra profesyonel yaşamda kariyer yapmış birçok eski yöneticiler var. Nedir IOT? Bir siyasi okul mu? Staj yeri mi? Akademi mi?

E.G: IOT bir okuldur. IOT kendi içerisindekileri geliştiren bir kuruldur. IOT içerisinde olanlar kendisinin değişmesi, gelişmesi ve daha farklı alanlarda da yetkin olması gerektiğini görüyor. Ben gençlik komisyonundayken akademik bir eğitimim yoktu. İşte beni fitilleyen, ateşleyenlerden biriside o komisyonda olmamdı. Yani IOT motivasyon veren bir kurumdur.

 

V.G: Sizin federasyondaki gençler sizin kuşak için ‘bize abilik ediyorlar’ diyor.

E.G: Türk toplumunda abilik modeli var. Hollanda toplumundaki rehberlik gibi. Deneyimlerimizi ve bilgilerimizi zorlamadan, dayatmadan yeni kuşaklara aktarmamız gerekiyor. Toplumsal mücadelede ortak akıl ve tarihsel hafıza çok önemlidir. Aksi halde ilerleme sağlanamaz.

 

V.G: Bu konuda IOT’de yer almanızın bir yararı oldu mu?

E.G: Elbette. IOT insanı olgun olmaya zorluyor. Önyargılarını kırmaya zorluyor, birlikteliği rencide edici her davranıştan kaçınıyorsun ve kendi dar duvarlarını yıkıyorsun. Karşındakinin yerine kendini koyabiliyorsun, yani empati kurabiliyorsun. Benim sekiz yıllık IOT yöneticiliğim döneminde, hiç bir konuda parmak kaldırarak oy çokluğu ile karar almadık. Her zaman birbirimizi ikna ederek ve uzlaşarak oy birliği ile karar aldık.

 

V.G: Dışardan bakarak, IOT’yi nasıl tanımlarsın?

E.G:IOT Hollanda’daki Türklerin ortak iradesidir. Ortak aklını temsil etti. Daha da önemlisi IOT Türklerin ortak tarihsel hafızasıdır. Son 25 yılda Türklerle ilgili bütün önemli gelişmelerin arşivini IOT’de bulabilirsiniz. IOT’ni kadroları da bu ortak hafızanın taşıyıcılarıdır. Bu açıdan kendimizi bilgi kapitali olarak görüyorum. Bundan yararlanmak isteyen herkese de kapım açık.

 

V.G: IOT’ni son sekiz yılında neleri başardınız?

İki önemli başarı görüyorum.  Birincisi 11 Eylül terör saldırısından sonra Türk ve Faslılar olarak toplumdan soyutlanıp, köşeye sıkıştırılmak istendik. Biz buna izin vermedik. 11 Eylül saldırısı sonrasında Hollanda’da yaşayan Türkler ve Faslılar bir gün içinde ‘potansiyel Müslüman terörist’ olarak tanımlandı. Hepimiz ‘cinsel ayrımcılıktan, kadına şiddetten yana ve batı değerlerinin düşmanı olarak damgalandık. Hollanda toplumunun göçmenlere yönelik algısı değişti. Toplum bir korku ile göçmenlere karşı pozisyon aldı. Türklerin çoğunluğunun başlangıçtaki tepkisi  ‘bütün Müslümanları savunmak’ şeklinde gelişti. Oysa hata yapan, radikalleşen, Hollanda ile savaş halinde olduğunu düşünen Müslümanlar da vardı. IOT içindeki Federasyonlar olarak bu tehlikeyi görüp, ‘radikalleşmeye karşı’ ortak tavır geliştirdik. Aile içi ve töre bağlantılı , namusa dayalı şiddetle açık mücadele ettik. Eşcinsellere yönelik şiddet içeren tavırlara karşı projeler geliştirdik. Hollanda toplumunun belirli bir bölümünün göçmenlere yönelik algısını ve korkuya dayalı pozisyonunu kırmada bu tür girişimler çok önemli rol oynadı. Yani Hollanda toplumuyla Türk asıllı göçmen topluluğun güven ilişkilerinin yeniden oluşturulmasında IOT önemli görevler yerine getirdi.

 

Umutsuzluk kırıldı

İkincisi umutsuzluk kırıldı. Toplumsal hafızası olmayanlar, kısa dönemli tepkilere göre sağa, sola savrulurlar. 11 Eylül saldırısı, van Gogh cinayeti, Verdonk döneminde alınan ‘zorunlu uyum kursları’ gibi baskıcı yasalar ve Wilders’in başkanı olduğu PVV’nin büyüyen bir parti olması Türkler arasında yılgınlığı ve umutsuzluğu körükledi. İşte tam da bu dönemde IOT olarak zorunlu uyum kursu yasasını çeşitli platformlarda tartışmaya açtık. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında yaklaşık 50 yıl önce imzalanmış anlaşmalardan kaynaklanan haklarımız olduğunu dile getirdik. Bunu Türkiye’deki yetkililere de hatırlattık. Avukatların davalarına destek olduk. İnanç ve sabırla mücadele ettik. Sonunda kazanan taraf olduk. Hem harçların adaletsiz olduğu konusunda, hem Türkiye’deki ödeneklerin kesilmesine itirazımızda, hem de zorunlu uyum kursu yasası konusunda haklılığımızı mahkemelerde ispat ettik. Sadece kendimizin değil, Türkiye’nin 50 yıl öncesi atılan imzalara dayalı itibarını da kurtardık. Yılgınlık ve umutsuzluk süreci kırıldı. Kaderimizi kendi elimize alacak bilgi, tecrübe  ve donanımımız olduğunu gördük. Bu başarının sonuçlarını Türkler ve Türkiye ilerdeki yıllarda daha iyi anlayacak.

 

V.G: Sekiz yıl içinde neleri başaramadınız?

E.G: DSDF olarak çok istememize ve çok destek vermemize rağmen gençlik ve kadın komisyonlarına işlerlik kazandıramadık. Bir de; Türkçe derslerinin okul saatleri içinde kalması konusunda toplumumuzda gereken duyarlılığı ve direnci oluşturamadık. Bu iki konuda da büyük üzüntü duyuyorum.

 

V.G: İçişleri Bakanı Donner  2014 yılında IOT’nin desteklenmesine son verileceğini açıkladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

E.G: Bu çok üzücü bir gelişme. Bulgaristan’dan geçişlerde yaşanan soygun ve rüşvet gibi olayların engellenmesinde bile IOT önemli bir öncü görev yerine getirmişti. Hükümet bindiği dalı kesiyor. Bundan Federasyonlar da olumsuz etkilenecek. IOT aldığı projelerin finansmanı ile Federasyonların da ayakta kalmalarına büyük destek veriyordu. Türklerin artık sendikalar, siyasi partiler ve diğer sivil toplum kuruluşlarında daha çok etkin olması gerekecek.

 

V.G: Rotterdam Fijenoord bölgesinden Hollanda işçi partisi (PvdA) meclis üyesisin. DSDF içinde kuruluşundan beri yer aldın, IOT Gençlik kolunda ve son olarak sekiz yıldır IOT yönetim kurulunda yer aldın. Artık emekliliğe mi ayrılıyorsun?

E.G: Yok. IOT’nin Raad van Voorzitters adında bir Başkanlar Konseyi var. Bu konseyde Federasyon başkanları ya da eski federasyon başkanları yer alıyor. Ben de bu konseydeyim. Yılda iki kez bir araya gelip, gündeme yönelik aktüel gelişmelere yönelik tavsiye mahiyetinde görüş oluşturuyoruz. Bunu IOT Yönetim Kuruluna sunuyoruz. Sorumluluk IOT Yönetim kurulunda.

V.G: Ama aktif bir şekilde IOT içerisinde olmayacaksın. Neler yapacaksın?

E.G: Aklımda bir roman denemesi var. İleriki dönemde, sanırım, gönüllü siyasetin yanında roman yazmaya çalışacağım.

 

V.G:  Ve hobilerine zaman ayırabileceksin…

E.G: Öyle fazla hobim yoktur. Eskiden tiyatro oynadım ama günümüzde artık sadece kitap okuyorum…

 

V.G: Romanda başarılar…

Dipnot: İnsan hayatında zor anları vardır. Benim zor anlarımdan birisi de bu okuduğunuz söyleşidir. Ertuğrul Gültekin sadece abim değil, gençliğimde idolümdü de. Söyleşiyi yaparken tek bir şey düşündüm. Değişen dünyada biz de çok değişmişiz. Meğer ben abim Ertuğrul Gültekini ne kadar az tanıyor muşum… Meğer siyasetteki Ertuğrul abimden ne kadar uzak kalmışım… Meğer ben ne kadar az siyasetten anlıyor muşum… Vedat Gültekin, Rotterdam